Dr. Öğr. Üyesi Feyza Betül Köse ile “Cariye” ropörtajı

25.04.2018
3.707
A+
A-
Dr. Öğr. Üyesi Feyza Betül Köse ile “Cariye” ropörtajı

 

Dr. Öğretim Üyesi Feyza Betül Köse, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Siyer-i Nebi ve İslam Tarihi Ana Bilim Dalı’nda görev yapmakta. Doktorasını Dört Halife Döneminde Medine adlı tez çalışmasıyla tamamladı. Daha sonra bu çalışma, Medine’de Sosyal Hayat adıyla yayımlandı. Çalışmalarını özellikle Siyer ve Hz. Peygamber dönemi Müslüman toplumun sosyal hayatı üzerine yoğunlaştırmış durumda.

Köse’nin Medine’de Sosyal Hayat ve yeni çıkan röportajımızın da konusunu oluşturan Cariye adlı telif kitapları yanında Hâtemü’l- Enbiyâ isimli bir sadeleştirme kitabı, editörlükleri ve yazmış olduğu çok sayıda akademik makalesi bulunmaktadır. Hocamızla son çıkan kitabı “Cariye” hakkında Siyer Araştırmaları Öğrenci Topluluğu olarak bir röportaj gerçekleştirdik.

S.A.Ö.T: Ülkemizde İslam Tarihi çalışmaları daha ziyade siyasi tarih üzerine yoğunlaşmışken siz çalışmalarınızı sosyal tarih alanında devam ettirerek yeni bir kapı araladınız. Sizi sosyal tarih çalışmalarına yönelten ne oldu?

F.B. Köse: Aslında yeni bir kapı aralamadık. Son zamanlarda İslam Tarihi ve Siyer’de sosyal tarih çalışmaları yapılmaya başlandı ama şöyle bir durum var bunu geçmişi birkaç yılı geçmiyor. Genel olarak sosyal tarih çalışmaları dünyada çok yeni. Bu çalışmaların geçmişleri 200 yılı bulmuyor. Çok uzun bir süre siyasi tarihler ve kahramanların hikayeleri üzerine bir tarih anlatımı hep tercih edilmiş çünkü tarihi, kahramanların yaptığı şeklinde bir düşünce tarih yazımında etkindi. Özellikle sanayi devriminden sonra işçi kesiminin de dikkate alınmaya değer bir grubu oluşturdukları, onların da hislerinin, toplumsal yaşamlarının, birbirleriyle ve toplumla olan ilişkilerinin ve bu ilişkilerin geçmişinin mutlaka bilinmesi gerektiği şeklindeki bir anlayış çıktıktan sonra tarihçiler artık bakış açılarını da yavaş yavaş sosyal tarihe çevirmeye başladılar. Fakat bu siyasi tarih ve biyografilerin de bittiği anlamına gelmiyor.

İslam Tarihi açısından geçmişte çok az olan bu çalışmalar son dönemde artmış durumda. Ülkemiz İslam tarihçiliği özelinde ise birkaç yıldır sosyal tarihe yönelme var ve hatta artık yoğun olarak sosyal tarih çalışmalarına başlandığını söyleyebiliriz.

Benim de ilk dönem İslâm  tarihinde toplumsal hayata yönelmemin sebebi, tarihi sadece siyasi ve askeri hâdiselerden oluşmuş bir anlatımla sunmanın kuru ve yavan olduğunu, bugünün insanına çok bir şey kazandırmadığını, çok hitap etmediğini düşünmem. Bana göre bugünün insanıyla tarihi birleştireceğimiz, onları buluşturacağımız nokta siyasi ya da askeri olayların, hadiselerin tarihi değil sosyal tarihtir. Şimdi mesela Kur’an-ı Kerim’in ayetleri var bunlar göğe veya boş bir zemine inmedi bunlar bir topluma indi. Topluma indiği için o toplumu dikkate aldı. O toplumun gelenekleri, görenekleri, yaşayışı mutlaka o ayetlerde kendine yer buldu. Gerek nüzûl sebebi olarak gerekse o ayetin muhtevasını şekillendirme olarak. Bu ayetleri doğru anlayabilmenin yolu sosyal tarihten geçiyor. Mesela bir miras ayeti var. Bu miras ayetinin arka planında yatan ne? O toplumda nasıl bir uygulama vardı ki Yüce Allah bu şekilde bir düzenlemeye gitti. Veya ganimetle ilgili ayetler var. Bu ganimetin ne olduğunu, o toplumdaki işlevini ya da tarihini bilmeden bunları anlamlandırmamız çok zor. Bunun ötesinde bir de günümüzdeki Müslümanların yaşayışında sürekli referans olarak Hz. Peygamber ve sahabe dönemini göstermeleri bizim o dönemin toplumunun bazı uygulamaları nasıl yaptığını bilmemizi zorunlu kılıyor.

Mesela çok bariz bir örnektir kendi hayatımda, bizatihi şahit olduğum bir olay. Ben Erzurumluyum bizim orada bir adet vardır cenaze kabre defnedilmeden önce yakın akrabalarına gösterilir. Benim dedem vefat ettiğinde anneanneme, “Hadi anneanne gel dedemi görmeye gidelim” dedim. Anneannem, “Siz gidin, ben gelemem” dedi. “Niye?” diye sorunca, “Haram çünkü” cevabını verdi. “Nasıl haram?” dediğimde Hz. Peygamber’in bunu yasakladığını söyledi. Ona bu şekilde öğretilmişti. Ben Medine’de Sosyal Hayat ve daha sonra yaptığım bir makale çalışması için cenaze konusuna eğildiğimde orada öyle bir şey olmadığını gördüm. İnsanlar bırakın bakmayı kendi eşlerinin cenazelerini yıkıyorlar bile.

Bugün yaptığınız bir uygulamaya geçmişten referans veriyorsanız o günkü toplumu bilmeniz ancak sizi doğru bir sonuca götürecektir. Dolayısıyla sosyal tarih çalışmalarının günümüz insanıyla buluştuğu en önemli nokta bu. Siyer’i sadece kronolojik olaylar dizisi olarak anlatmak değil o gün, o toplum Hz. Peygamber ile birlikte nasıl yaşadı? Nasıl eğlendi? Cenazelerini nasıl uğurladı? Doğumda neler yaptı? Bütün bunları bilmek bugünkü bazı uygulamalarımızı da yeniden gözden geçirmeye neden olacak diye düşünüyorum. Birde işin şu tarafı var sosyal tarih çalışmak çok zevkli.

S.A.Ö.T.: Bilindiği üzere “Cariye” bir sosyal tarih kitabı. Sosyal tarih çalışmanın zorlukları nelerdir?

F.B. Köse: Sosyal tarih çalışmalarının en önemli zorluğu geçmişte yapılmış örneklerin elinizde çok fazla bulunmaması. Klasik döneme baktığınızda özellikle nesep kitapları, rical kitapları, kronolojik siyerler, kronolojik tarihler türünde eserler var ama bunların içerisinde sosyal tarihe hasredilmiş yani münhasır olarak sosyal tarih içeren çalışmalar çok çok az. Dolayısıyla önünüzde herhangi bir konuyu -tabii konuya göre değişmekle beraber- örneğin cariyeliği müstakil ele alan çalışma ya yoktur ya da birkaç tanedir . Bu bir zorluk. O zaman bu zorluğu aşabilmek için ne yapacağız? Çok geniş bir literatür taraması yapmak zorundasınız. Siyasi tarih gibi ya da askeri tarih gibi değil. Orada bellidir kaynaklarınız gider oradan alır getirirsiniz bilgiyi ve yorumlarsınız. Burada örneğin siyerler, genel tarihler, şehir tarihleri, nesep kitapları, rical kitapları, tabakatlar, hadis literatürü, tefsir literatürü, edebiyat gibi pek çok kaynak türünde rivayet malzemesi bulabiliyorsunuz. Hiç ummadığınız yerlerden çok kıymetli bilgiler çıkabiliyor. Malzemenin bu geniş yelpazedeki kaynaklara dağılmış olması geniş bir tarama gerektiriyor. Ama şu da var severseniz de çok zevkli. Bir yerlerden bir şey bulup, alıp onu yorumlayarak ve yeni bir şekilde sentezleyerek ortaya koymak çok zevkli bir çalışma türü.

S.A.Ö.T.: Neden “cariye” konusu?

F.B. Köse: Hz. Peygamber dönemini anlama çabasında toplumun her sınıfının mutlaka tanınması gerektiği düşüncesindeyim. Cariyeler o gün, toplumun en alt tabakasını oluşturuyorlar ve göz ardı edilemeyecek sayıdalar. Neredeyse her evde en az bir cariye var. Bunlar, o aile ile birlikte yaşıyorlar. Onları, yaşam koşullarını, İnsanların cariyelere bakışını, onlara davranışlarını, bir birey olup olmadıklarını bilmeden ve onları tanımadan Hz. Peygamber dönemi Müslüman toplumunu tam anlamıyla tanımak mümkün değil. Bir de bu konu İslâm’ın yumuşak karnı olarak görülüyor maalesef. İslâm, buradan yoğun eleştiri alıyor. Durumun ne olduğunun tarihî açıdan ortaya konulması çok önemli. İlgili ayet ve hadisleri anlamak için de bu sınıfın tanınması gerekli.

S.A.Ö.T.: Türk toplumunun bir bireyi olarak, bu çağda üstelik bir kadın olarak cariyeliği anlamak zor olsa gerek. Bunu nasıl başardınız?

F.B. Köse: Şimdiden bunu başardığımı söyleyemem. Kaldı ki başarı olup olmadığına ben değil okurlar karar verecek. Tarihçinin bulunduğu çağ, kendi cinsiyeti, toplumu, ırkı, ailesi, kültürü üzerinden yaptığı çalışmaya yaklaşması çok normal ancak olmaması gereken bir durum. Bizim aslında objektif bir çalışmayı ortaya koyabilmemiz ve belgelerin ve rivayetlerin bize neler söylediğini doğru okuyabilmemiz için mümkün olduğunca bu vasıflarımızdan sıyrılmamız gerekiyor. Her ne kadar ben zaman zaman kendimi o cariyenin yerine koyup bir şeyler hissediyor olsam da ki bu bazen tepki olabilir bazen mutluluk olabilir, farklı duygular olabilir fakat bunu yazıya döktüğümde benim kadın kimliğimden, Türk kimliğimden, 2018 yılında yaşıyor olma durumumdan vs hepsinden mümkün olduğunca sıyrılarak bu çalışmayı yapıyor olmam gerekir. Bu, evet işin zor tarafı. Her ne kadar objektiflik bir hayal olsa da çünkü biz bu kimliklerimizden istesek bile sıyrılamıyoruz yine de mümkün olduğunca bunları arka plana atarak bir şeyler yazabilmek, rivayetleri değerlendirebilmek lazım. Şahsen bu hususta mümkün olduğunca titiz davrandığımı söyleyebilirim. Fakat şunu söyleyelim bir kadının kadını yazması, duygularını işe katabilme ihtimali bakımından riskli ama öte yandan direkt olaya girip içerden bir göz olarak bakabilme anlamında da oldukça avantajlı.

S.A.Ö.T.: Cariyelikle ilgili ayet ve hadislere yaklaşımımız nasıl olmalı? Günümüz insanı bunları nasıl yorumlamalı.

F.B. Köse: Müslümanlarda bu konuda genellikle iki tür yaklaşım biçimi var. Bir kısım, İslâm toplumunda kölelik ve cariyeliğin varlığını reddederken; diğer taraf, bunları dinin öngördüğü ve ilelebet var olmalarından yana olduğunu savunuyor. Reddedenler, ilgili naslara başka anlamlar veriyor, ancak elinize bir sözlük alıp sizin görüşünüze en uygun manayı vermek, ayetin doğru anlaşılması demek olmuyor. Ortada bir de tarihî gerçekler var. O ayetin, indiği toplumda neye işaret ettiği ve nasıl anlamlandırıldığı var. Şahsî kanaatim, nasları anlamlandırırken kendi istek ve görüşlerimize göre değil Hz Peygamber ve sahabeden gelen tefsir rivâyetlerini ve mutlaka o günün toplum yapısını dikkate almanın elzem olduğu yönünde. Bunları esas aldığımızda cariyelerin o günkü toplumun bir parçası olduklarını ve bu nedenle ayet ve hadislerde kendilerine yer verildiğini görebiliriz. Bu sınıfa İslâm’ın her toplumda mutlaka var olmasını istediği bir unsur olarak bakmanın da yanlış olduğunu düşünmekteyim.

S.A.Ö.T.: Kitabınızın yayınlanacağının sosyal medyadan duyurulmasından itibaren haberin büyük bir ilgiyle karşılandığını ve içeriğinin merakla beklendiğini gördük. Okurlarınızdan olumlu veya olumsuz yönde ne tür tepkiler bekliyorsunuz?

F.B. Köse: Doğrusu acaba fazlaca olumlu tepkiler alır mıyım beklentisiyle veya ne tür olumsuz tepkiler gelir kaygısıyla bir çalışmaya başlamıyoruz. Araştırma konularımızı belirleyen husus, alandaki ihtiyaç ve boşluklar ile söyleyeceğimiz sözümüzün olması. Akademik çalışmalarda “Yazayım, büyük ilgi görür” diye bir yaklaşım da söz konusu değil. Bu yüzden ne tür tepkiler alacağım konusunu düşünmedim. Az önce belirttiğim gibi Müslümanların red veya evrensel bir olgu olarak kabul yönünde ikiye ayrıldığı bir konuya tarihi bir perspektifle bakılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. “O toplumda cariye kimdi?” sorusuna rivayetler üzerinden bulduğumuz yanıtlar, umarım zihinlerdeki soru işaretlerini giderici olur.

S.A.Ö.T.: Hocam son olarak bize bundan sonraki çalışmalar ve projelerinizden bahseder misiniz?

F.B. Köse: Allah nasip ederse akademik çalışmalarım Siyer alanında sürecek. Yine o toplumun farklı sınıflarını ve sosyal hayatını araştırmaya devam etmek niyetindeyim. Bunun yanında bildiğiniz üzere Siyer Araştırmaları Topluluğu adı altında yürüttüğümüz çalışmalarımız var. Bunlar inşallah yoğunlaşarak ve çeşitlenerek devam edecek. Gerek KSÜ bünyesinde gerekse ulusal çapta pek çok proje var. Bunlardan bir kısmı tamamlandı, bir kısmı devam ediyor. Siyerarastirmalari.com sitesine bu çalışmalarımızla ilgili tanıtıcı bilgileri yükledik. Siyer Araştırmaları Merkezi kurmak gibi yenileri de var. Hedefimiz Hz. Peygamber’i tanıma ve tanıtma yolunda ilerlemek.

S.A.Ö.T.: Hocam Cariye kitabınız hayırlı olsun. Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

F. B. Köse: İlgi ve alakanız için ben teşekkür ederim. 

25/04/2018

Siyer Araştırmaları
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.