Şuyûu Vukûundan mı Beter
Ülkemizin gündemi malum olduğu üzere sık sık değişmektedir. Fakat “İslâm Dini”ni mevzû edinen bir meselenin gündeme taşındığı durumlarda bu değişim çok daha hızlı yaşanıyor. Örneğin birilerinin kadınların dövülmesi söylemiyle başlayan tartışmalar nihayetlendi denilirken, başka bir konu zuhur ediyor: Deistlik.
Bir ilimizde düzenlenen “Gençlik ve İnanç” isimli çalıştay müteakibinde yayınlanan sonuç bildirgesiyle gündemimize giren bu konu, toplumda büyük bir hareketlenme yaşanmasına sebep oldu. Öyle ki, konu üzerine pek çok demeçler verildi, yazılar kaleme alındı. Görebildiğimiz kadarıyla bu demeçler ve yazılar tek uçta yer almakta ve bütünüyle iddiaları kabul etmektedirler. Açıkçası bu meyandaki konularda ülkemizde ifrâd ve tefrîd cenahı eksik olmadığı malumdur. Ancak gençlerin deistlik inancı bir istisna teşkil ederek iddiaları reddeden karşı cenah oluşmadı.
Bu durum zihnimde ister istemez şu soruları oluşturuyor: Gençlere dair yapılan bu tespitler ne kadar objektif, tarafsız ve sağlıklıdır? Bu hususlardaki kriterler nelerdir? Ve en önemlisi, tespiti yapanların niteliklerinin ne olduğu niçin sorgulanmadı? Neden bu hususlar hiç tartışılmadı? Tespitlerin tamamını hangi sebeplerle sorgu sual etmeden kabul edildi? Diğer taraftan hangi gerekçelerle gençlere sahip çıkılmadı? Kadınların dövülmesi meselesiyle gündeme gelen birilerini savunmak için onlarca dakikalık videoyu izleyenler, sayfalarca bildiri yayınlayanlar, gazetelere demeçler verenler neden bu konuda sessiz kaldılar? Niçin “Gençlerimiz böyle düşüncelere sahip değiller, bu düşüncelerle onları itham altında bırakamayız” demediler?
Hâlen devam eden bu tartışma ve gündem, İfk Hadisesi’nindeki sahabîlerin tutumunu hatırlattı. Malum olduğu üzere hicretin 5. yılında Huzaâ kabilelerinden olan Mustalıkoğullarının Müslümanlara karşı savaş hazırlığı içinde olduğu haberi Medine’ye ulaşınca Hz. Peygamber onlar üzerine sefere çıktı. Müreysî Gazvesi veya Benî Mustalık Gazvesi olarak isimlendirilen bu seferin dönüşünde İfk Hadisesi olarak tarihe geçen bir olay vukû buldu. Bu olayda Hz. Âişe’ye ve Saffân b. Muattal’a Abdullah b. Übey b. Selûl ve arkadaşları tarafından büyük bir iftira atıldı. Bu hâdisenin detaylarını başka bir yazımıza bırakarak, bazı sahabîlerin bu iftiraya karşı tutumuna değinmek istiyoruz. Sahabîlerin büyük bir kısmı hâdiseyi idrak etmesine, menfî tutum sergilememelerine karşın Hassân b. Sâbit, Mistah b. Üsâse ve Hamne bnt. Cahş gibi bazı Müslümanlar bu olayın perde arkasını görememiş, hatta destekleriyle bu hadise daha hızlı yayılma imkânı bulmuştur. Toplumda büyük bir sıkıntı ve huzursuzluğun yaşanmasına neden olan bu hadise ancak Hz. Aişe’nin masumiyeti hakkında nâzil olan (24/Nuh 11-17) ayetlerle sükûnete ermiştir.
Bu ayetler her ne kadar İfk Hâdisesi özelinde nâzil olmuşsa da Müslümanların bireysel ve toplumsal nitelikli olaylarda sahip olması gereken bilince, ahlaka ve duruşa işaret etmektedir.
Dolayısıyla deistlik düşüncesinin de öncelikle İfk Hadisesi’ndeki gibi sahabenin çoğunluğunun tavrı benimsenmeli, ayetlerin öğrettiği insanî, vicdanî ve ahlakî duruş sergilenmelidir. Daha sonra gençler nezdinde karşılığı ya da yükselişte olup olmadığı kişisel gözlemlerden ziyade somut verilerle tespit edilmelidir. Sorunun tespitinin akabinde tartışmalar yapılmalı, çözüm yolları konuşulmalıdır. Aksi takdirde bu ve benzeri olaylar yaşanmaya devam edecek, bunun da ötesinde çözüm üretmek yerine sorunların açmaz bir konuma yükselmesine ve toplumsal bir nitelik kazanmasına sebebiyet verecektir.