“Yalnızlık Paylaşılmaz”

22.04.2018
1.720
A+
A-
“Yalnızlık Paylaşılmaz”

 İnsanların artık çılgınlar gibi sosyalleştiği bir çağdayız. Kendi istidadıyla sosyalleşmeyi başaramayacak en asosyal olanımız bile sosyal medya yoluyla çoktan eşiği aşmış durumda. Bunun en iyi örneği de dünyanın en büyük sosyal ağını bir asosyalin kurmuş olması.
       İnsanların hata yapmaktan çekinip az konuştuğu, konuşurken kişisine göre utandığı, çekindiği, edebe mugayir davranmaktan imtina ettiği yüzyıllardan; insanların arsızcasına birbirinin mahrem alanına müdahil olduğu bir yüzyılın içindeyiz. Yalnız kalmak ve kendi steril dünyasında dış müdahale olmadan yaşamak neredeyse imkansızken, ne kadar özgürüz ne kadar saygıdeğeriz tartışılır. Bu nedenle azıcık sadeleşmek, birazcık kaybolmak isteyenlerimiz bile kendi mağarasında kocaman bir kalabalıkla beraber. Zira paylaşılamayan tek bir şey kaldı: Yalnızlık
       Kıymetli bir hocam bir sohbetimiz esnasında Resulullah’ın Hira’daki ahvalinden söz ederken şöyle dedi: “Hiç düşündün mü? Resulullah neden Hira’ya gidip günlerce orada kalıyordu? Sence vahiy mi bekliyordu? Hayır. Vahyin geleceğinden zaten haberdar değildi. Geldiğinde bu yüzden şaşırıp korktu. Ne olduğunu anlayamadı. Resulullah bunalmıştı. İçinde yaşadığı toplumun bozulmuşluğundan, zulümlerden ve ahlakî zulmetten dolayı yalnız kalmak istiyordu. O ortama şahit olmaya katlanamıyordu.”
       Hz. Aişe, Resulullah’ın nübüvvetten önceki ahvâlini şöyle anlatır: “Allah Resulullah’ın izzet ve şerefini dilediği ve onun vasıtasıyla insanlar için rahmet murad ettiği zaman, onda peygamberlik alameti olarak görülen ilk şey, rüyasında ne görürse sabah aydınlığı gibi apaçık bir şekilde gerçek olmasıydı. Bu durum, Allah’ın dilediği kadar devam etti. Sonra Allah ona yalnızlığı sevdirdi. Yalnızlığı o kadar çok seviyordu ki, ona yalnız kalmaktan daha sevimli gelen başka hiçbir şey yoktu.”
       Resulullah, Mekke’nin ahvâlinden rahatsız olan ne ilk ne de son yalnızdı. Onu yalnız kalıp tefekkür etmeye sevk eden nedenlerden biri, içinde yaşadığı toplumu yalnızca bireysel gücüyle düzeltemeyeceğini bilmenin çaresizliği de olsa gerektir. O nedenle ilk vahyin ardından uzun bir aradan sonra nazil olan “Sen ey (yalnızlığına) bürünmüş olan! Kalk ve uyar! Rabbinin büyüklüğünü ve yüceliğini an! Öz benliğini temiz tut!” şeklindeki ayetler, Resulullah’ın içinde bulunduğu ruhî durumdan çıkıp, bahşedilen ilahî yardımla vazifelendirilmesinin ifadesidir.
       Bizlerin belki bir Hira’sı yok; ancak içimizdeki Hira’da tefekkür edecek çok daha fazla efkârımız var. Nitekim kitapsız bir Cahiliye’den çok, kitaplı bir Cahiliye çağını idrak etmek daha çetrefilli. Eğer etrafımızda yarattığımız suni kalabalığın sesinden uzaklaşıp “öz benliğimizi temiz tutabilirsek”, bu devrin cahiliyesine karşı yapabileceklerimiz de çok.

22/04/2018

BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.