Zenubiya

15.04.2018
1.752
A+
A-
Zenubiya

     İnsanlar doğar, eserler bırakır ve ölürler; yerlerine aynılarını koyacak o insanları bulamazsınız. Eserler doğar, insanlığa şahitlik ederler; yıkıldıklarında yerlerine aynılarını koyamazsınız.

       Halid Esad 83 yaşında, 2015 yılının Ağustos ayında tarihî Palmyra kentinde İşid tarafından başı kesilerek öldürüldü. 50 yıl boyunca Palmyra kentinden sorumlu arkeolog olarak çalışan Halid Esad, antik şehirle ilgili kazılara başkanlık etti ve birçok akademik çalışmaya imza attı. Suriye’de İşid’in Palmyra’ya doğru ilerlemesi üzerine mümkün olduğunca çok taşınabilir tarihî hazinenin güvenli bölgelere nakledilmesini sağlayarak yok edilmesinin önüne geçti. Dostlarının ısrarlarına rağmen şehri terk etmeyip “Burada doğdum, burada öleceğim” diyerek Palmyra’da bekledi. Öldürülmeden önce bir ay boyunca İşid’in işkencelerine maruz kaldı, ancak eserleri nereye naklettiğine dair onlara herhangi bir bilgi vermedi.

       Palmyra, çölden sonra birden bire karşınıza çıkan, bereketli hurma ağaçlarıyla dolu bir vaha şehir olduğundan Romalılar tarafından Palmyra; Tevrat’taki adıyla da Aramice “mucize” demek olan Tedmür adıyla anılır. Palmyra Hind, Arab ve Habeşistan mallarının kara yolu üzerinden Batı’ya yapılan ticaretinde transit geçiş noktası olarak, Petra’nın düşüşünden sonra önemli bir merkez haline geldi. Kent, Selefkiye Devleti döneminin iki önemli merkezi olan Antakya ve Selefkiye ile doğu ticaret merkezleri arasında bir güzergâh oldu. MS  2. ve 3. yüzyılda bütün zenginliği ve ihtişamıyla Roma İmparatorluğu’nun dikkatini çeken şehir, Sasanîler ve Romalılar arasındaki mücadelelere şahitlik etmiştir.

       Tedmür medeniyetinin kökeni bedevi Amalika kabilesine dayanır. Erken dönem Arap tarihi için önemli ipuçları taşıyan Tedmür Medeniyeti, bedevi Arapların yöre halkıyla karışarak, yerleşik ve gelişmiş bir medeniyet kurmasının ilk örneklerindendir. Tedmür (Palmyra) o günden bugüne pek çok istilaya, talana ve yıkıma sahne olmuştur. Ve bu yıkımların temel sebebi her seferinde Palmyra halkının özgürlük ve bağımsızlık savaşı vermesi ve sömürgeciliğe karşı boyun eğmemesidir.

       Palmyra ile yan yana zikredilen en önemli isim ise Tedmür Devleti’nin son bağımsız hükümdarı, Romalıların deyimiyle Kraliçe Zenobia, Arap kaynaklarındaki adıyla Zebbâ (Zeynep) dir. Şehir hem mimarî ihtişam hem de zenginlik açısından doruk noktasındayken, yönetimi ölen kocasından devralan Zenubiya, güzelliği, cesareti ve savaşçılığıyla pek çok şiire, darb-ı mesele, efsaneye konu olmuş; ardında bıraktığı muazzam kent ise kalıntılarıyla bugün bile pek çok araştırmaya konu olmaya devam etmektedir.

       Batı kaynakları onu Roma’ya kafa tutan kadın olarak tanımlar. Buna göre Zenubiya, ordusunun başındayken hevdeclerde oturmayıp bizzat savaşan, kumandanlık eden, emrindeki komutanlarıyla sohbet etmeyi tercih eden; sarayındayken feminen,  seferindeyken maskülen bir kadındır. Emrindeki 70.000 kişilik bir orduyla Suriye’yi, Mısır’ı ve Anadolu’nun Ankara’ya kadar olan kısmını egemenliğine alıp, kendisinin ve oğlu Vehbü’l-Lât’ın adına para bastırır. Ticaret yollarının gelirlerinden mahrum kaldığını anlayan Roma İmparatoru Aurelian, Zenubiya’ya iki seçenek sunar. Ya Palmyra Roma’ya bağlılık yemini ederek imparatorluğun sömürgelerinden bir parça olacaktır ya da Roma’nın bir düşmanı. Roma’nın bir vassalı olmayı reddeden Zenubiya, Antakya yakınlarında Roma’yla karşı karşıya gelir. Ağır bir yenilgiye uğrayan kraliçe Antakya’ya çekilir. Daha sonra İran’a kaçarken Fırat yakınlarında yakalanır ve esir olarak teşhir edilmek üzere Roma’ya götürülür ve orada ölür.

       Arap kaynaklarında ise Zenubiya  (Zebbâ), güçlü yapısıyla cesur ve asil; siyah delici gözleri ve kara kaşlarıyla Arapların en güzel kadınıdır. Simasındaki güzelliği, hal ve tavırlarındaki nezaketle taşıyan Zenubiya, diğer yandan ordusunu sevk etmedeki cesareti ve siyasî görüşlerindeki metanet ve sağlamlığıyla mükemmel bir kadın hükümdardır. Araplar arasında anlatılagelen ve muhtemelen büyük bir kısmı efsanevî nitelikler taşıyan hikâyeye göre Zenubiya’nın babası Amr b. Zârib, Hire kralı Cezîme tarafından öldürüldükten sonra Kraliçe Zenubiya Palmyra’nın başına geçer. İlk hedefi Cezîme’den babasının intikamını almak olan Zenubiya, önce ordusuyla Hire üzerine yürümek ister, ancak kendisinden daha akıllı olan kız kardeşi Zebibe’nin onu uyarması üzerine Cezîme’yi hile yoluyla öldürmeye karar verir. Cezîme’ye bir mektup gönderip kadın olarak ülkesini yönetmekte zorlandığını ve kendisiyle evlenerek krallıklarını birleştirmeyi istediğini iletir. Bu teklifi vezirleriyle istişare eden Cezîme, birkaç vezirinin uyarılarına rağmen Palmyra’nın ihtişamını da elde etme hırsıyla teklifi kabul eder. Cezîme Zenubiya’nın sarayına girene kadar hiçbir şeyden şüphelenmez. Zenubiya, “Ey Cezîme! Ortada bir düğün alayı görebiliyor musun?” diye sorduğunda kral bir hileye kurban gittiğini anlayarak, “Hayır! Ancak ortada bir ihanet görüyorum” diye yanıt verir. Sonrasında Zenubiya, Cezîme’nin zorla sarhoş edilerek bileklerinin kesilmesini ve kanının bir damlasının bile zayi edilmeyerek şifa için saklanmasını emreder. Bütün bu sözleri işitmek zorunda kalan Cezîme kendi kanı için, “Sahibinin muhafaza edemediğini kendi haline bırakın” demiş ve bu sözü Araplar arasında darb-ı mesel olmuştur.

       Hikâyenin devamında Zenubiya, kâhinleri aracılığıyla ölümünün Cezîme’nin yeğeni Amr b. Adî tarafından olacağını öğrenir. Hire’ye casuslar göndererek Amr’ın resimlerini yaptıran ve böylece onu her nerede görürse tanıyıp kaçmayı planlayan Zenubiya’nın hatası ise yine bir insana güvenmek olur. Hire’nin eski veziri olan Kusayr, Amr b. Adî tarafından cezalandırılıp hırpalandığını anlatarak Zenubiya’ya sığınır. Kraliçe’nin güvenini kazandıktan sonra defalarca Hire’ye gidip ona hediyeler taşıyan Kusayr, son defasında develerini, intikam timleriyle yükleyip saraya sokar. Bir anda karışan saraydan tünel yoluyla kaçmaya çalışan Zenubiya, tünelin diğer ucunda bekleyen Amr b. Adî tarafından öldürülür.

       Hikâyenin son varyasyonu muhtemelen İslam’dan önce de bölgedeki Arap Hıristiyanlar tarafından anlatılan efsanevî halidir. Arap kaynaklarında bu haliyle yer alan hikâyenin aslının ne olduğunu Roma kroniklerinden ve o dönem basılmış paralar üzerindeki değişikliklerden anlamak mümkündür. Buna göre ilk hikâye gerçeğe en yakın olanıdır. Ancak efsanevî bir kişilik olan Zenubiya’nın hikâyesinin modern Arap literatüründe bile anlatılagelen ve sürekli değişen varyasyonları mevcuttur.

       Antakya’da öteden beri anlatılagelen bir kehanet vardır: “Şam’dan büyük bir ateş çıkacak ve bütün dünya o ateşte yanacak” Çocukken çok uzak gibi görünen bu öngörü gerçeğe yaklaşıyor gibi. Unutmamak gerekiyor ki “Üzerine gidilmemesi gereken askerler vardır. Girilmemesi gereken yollar vardır. Saldırılmaması gereken kentler vardır.” Zulme uğrayan insanlar ve eserler susar gibidir; ama zaman, zulme misliyle cevap veren en sessiz bumerangtır. 

15/04/2018

 

 

 

BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.