İnsan Şeytanları
Müellif: Tahîru’l-Mevlevî
Sadeleştiren: Emine Peköz
الرَّحِيم الرَّحْمَنِ ﷲاِ بِسْــــــــــــــــــمِ
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَ اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
Allahu a’lem meâli: “Şeytan dedi ki: Ya Rabbi! Beni zelil edişine yemin ederim ki ayıp ve kötülükleri arz üzerinde insanlara mutlaka güzel göstereceğim ve halis kullarından arta kalanları azdıracağım.
Cenâb-ı Hakkın lanetine mazhar olan ve bir müddet için kendisine mühlet verilen şeytan Adem evladı ve ahfadını da kendi seviyesine indirmeye azmetmiş, dünyadaki bütün çirkinlikleri güzel göstermek suretiyle onların birçoğunu aldatıp azdıracağını huzur-u ilahîde taahhüt eylemişti. Bu taahhüdün vuku bulduğu andan bugüne gelinceye kadar Azazil Cenapları! deruhte etmiş bulunduğu melânetin icrasından vazgeçmedi. Delâlet kisvesine bürünerek birtakım erbâb-ı gafleti delâlet uçurumlarına yuvarlamaktan geri durmadı. Kendi ve insan cinsinden bulunan avânesi de ona destek verdiler ve ifsâdat hususunda kıymetli birer muavini oldular. Hz. Mevlana Mesnevi’de:
“İnsan şeytanlarının Allah’ın müsaadesiyle İblis’in hemcinsi olabildiklerini Kur’an’dan oku!
“Şeytan fitnekârlık hususunda aciz kalınca insanlardan yardım diler” buyurur.
Cenab-ı Pir’in işaret ettiği, En’âm suresinin ayet-i celilesinin cümlesinden olan şu iki nazm-ı kerîm, Allah en doğrusunu bilir ki: “Habibim! Sana olduğu gibi her peygambere de insan ve cin şeytanlarından düşmanları musallat eylemiştik ki onlar birbirlerini yaldızlı kelimelerle aldatırlardı…” ve “…Şeytanlar, hakikaten sizinle uğraşmaları için dostlarına başvururlar. Onlara itaat edecek olursanız muhakkak müşrikler zümresine iltihak eylemiş olursunuz” mealindedir.
Bu ayetlerde açıkça beyan buyurulduğu üzere insan cinsi içerisinde şeytan gibi yaşayan birçok mahlukat vardır ki, onlar iblislerin görünür kısmı ve görünmeyenlerin en şerir güruhudur.
Şeyh Said’in “İnsan mı şerlidir, şeytan mı?” sorusuna cevaben şu kıtayı yazmıştır ki, “Ey bana Ademoğlu ile şeytandan hangisinin daha şerli olduğunu soran! Sana kalpten şek ve şüpheyi gideren bir cevap vereyim: Şeytan, Kur’an okuyan Müslümanlardan kaçar. Fakat insanoğlu -dikkat edin-, mushafı alır götürür.” demektedir.
Evet. Said’in dediği gibi, asıl şeytan Kur’an’dan kaçar, fakat insan şeytanları Kur’an’a saldırır. Hatta fırsat bulacak olsa Mushâf-ı Şerifi kaldırır. Ona muvaffak olamayınca hakiki kötülükleri iyilik sûretinde göstermek üzere birtakım hileli sözlerle Kur’an ahkâmına dil uzatır. Hicâbın yırtılmasını, haya perdesinin bir tarafa atılmasını tavsiye eder. Hürriyet vermek istediği gafil kadınları meraklı bakışların önüne çıkarmak ve bu durumdan mest olan adamların arasına atmak delâletine kalkışır. Hem de şu hizmetleri hasseten şeytan ifâ eyler. Sonra insan şeytanlar sana başka bir yoldan tesir etmek ve vicdanını rahatlatacak bahaneyi vermek için Kur’an hükümleri üzerinde yaptığı tahribâtı, hükümetin fikri ve isteği gibi göstermek cür’etinde bulunur.
Şeytanın aramızda bulunan bu fahrî muavinleri, hükümet tarafından zımnen yalanlanıp duruyorlar. “Ezcümle Müslüman hanımlarının barlara ve sefahethanelere gitmesine cevaz verir misiniz? sorusuna din işlerinden sorumlu vekil efendinin cevaben: “Bu misali mevzubahis etmeye bile değmez. Hiçbir namus ve iffet sahibesi sefahethanelerde boy göstermez.” dediği İkdam gazetesinin 9 Teşrînisâni 1339 (21 Kasım 1920) tarihli nüshasında bulunmaktadır.
Efendi Hazretleri’nin ifadesinden, “Sefahethanelerde boy gösteren namus ve iffet sahibesi olamaz.” mefhum-u muhalifi çıkacağı, onlar öyle olunca maşuklarının ne olması lazım geleceği de düşünülecek misaldendir.
Keza şarkı bırakıp da tamamıyla Batı’ya teveccüh etmek için Batılılar gibi giyinerek Müslümanlıktan dönmeyi zorla tavsiye edenlere karşı mücahid ve muzaffer bir serdârın, yani Kazım Karabekir Paşa Hazretlerinin Dâr’ul-fünûn’da ve Ticaret Odası’nda irad eylediği iki nutuk meyânında şu sözleri söylediği de Tevhid-i Efkâr gazetesinin 17 Teşrînisâni 1339 (29 Kasım 1920) tarihli nüshasında bulunmaktaydı.
“Bir kısım aydınlar Avrupa’da tahsil ederek Anadolu’nun muhtelif bölgelerine geliyorlar ve tabiî bir hiçlik görüyorlar. Memleketimizin terakkisi için halkımızın mutlaka Batılılaşmasını tavsiye ediyorlar. Halkımız zaten aç, iş ve servetten mahrum, halka bunları temin etmesi için parasını haraca çıkarmaya çalışacağımıza, bir de onu büsbütün uçuruma sürükleyecek telkinlerde bulunuyorlar. Birkaç aydının menfî istikamette gitmeleri diğer gençlerimizin mesaisini kesintiye uğratacak sebepler hazırlıyor.
Efendiler! Millet ancak Din-i Mübin-i İslâm’a sarılmak sûretiyle varlığını kurtarmıştır. (şiddetli alkışlar) Her şeyden koruduğumuz İslâm’dan başka sarılacak bir şey yoktur.
Bazılarının ideasına göre milletimiz Batılılaşmak için evvel emirde bir Batılı gibi sarfiyat yapmak, garbın lüksünü aynen almak ve Türklük ve İslâmiyet’in bazı hakim seciyelerinden ve esaslarından ferâgat etmek lazımdır. Halbuki bana göre Batılı gibi helake sürüklenmek ve dinî ve millî an’anelerimizden uzak kalmak değil, bir Batılı gibi çalışmak ve kazanmak demektir.
Faziletli bir Din İşleri Vekili ile fatih bir kumandanın şu beyanâtına muhalif açıklamalarda bulunanlar, herhalde hükümet namına değil, muktedir bildikleri Şeytan-ı Âliye hesabına söz söylüyorlar demektir.
Hz. Mevlana: “İnsan yüzlü pek çok şeytan bulunduğu için, her ele sarılmak ve çıktığı yola doğrulmak muvafık değildir.” der.
Kur’an’ı Kerim’in de bu gibi şeytanların çağrısına kulak asmanın şirk demek olacağını, yani insanı, Daire-i İslâmiyet’ten çıkaracağını haber verdiği yukarıda söylenilmişti. O halde Ey Basiret Sahipleri! İbret alın.