Siyer Usûlü’ne Bismillah derken…

04.03.2018
2.801
A+
A-
Siyer Usûlü’ne Bismillah derken…

Bir şükür vesilesi olarak ifade etmeliyim ki, artık ülkemizde Siyer’in başlı başına bir ilim dalı olduğu kabul edilmiş durumdadır. Bu yüzden de, klasik dönemdeki “hadis ilimlerinden bir şubedir” hatasının bugün artık dillendirilmediğini görmek oldukça sevindirici. Hatta artık üzerinde durduğumuz ve sık sık dile getirdiğimiz husus; Siyer’in Hadis’in bir şubesi değil, çağdaş dönem itibariyle Hadis’in Siyer’in bir şubesi olarak kabul edilmesi yolunda olduğudur. Zira malumdur ki, bir şahsın hayatı sözlerine değil, sözleri hayatına dâhildir. Binaenaleyh çağdaş İslamî ilimlerin tasnifinde Siyer-Hadis ilişkisinden bahsederken, klasik bakış açısının restorasyona tabi tutulması zorunluluğu vardır. 

Siyer’in ilimler arasındaki konumunun usûl problemine geçecek olursak oradaki sıkıntının daha derin olduğunu söylememiz gerekir. Sadece Siyer’in değil âdeta bütün İslâmî ilimlerin Hadis’ten neşet ettiği kabulü maalesef usûl meselesinin ana problemini oluşturmaktadır. Bütün ilimler, Hadis’in “cerh ve ta’dil”i ile incelenmeye çalışılmış, bir ilim dalının usûlü, bütün ilimler için uygulanmaya kalkılmış ve tabir-i caizse resmen çuvallanılmıştır. Öyle bir çuvallama ki, Benî Kureyza haberini Yahudilerin torunlarından alarak “tarihçiliğin kitabını yazan” İbn İshâk, ehl-i kitaptan haber naklettiği için hiç eller titremeksizin cerh edilmiştir. Aradan geçen bunca zamana rağmen bazı çağdaş ehl-i hadis çevrelerinin Siyer’in güvenilir malzemeye sahip olmadığı iddiasını tekrar etmesi ise aradan geçen bunca zamana rağmen “o yakada” değişen bir şeyin olmadığını göstermektedir.

Kabul etmemiz gerekir ki, tarih metodolojisi konusunda Batı’dan en az iki asır gerideyiz. Batı, en geç on dokuzuncu yüzyılın başlarında usûl hakkında yazmaya başlamış, hatta ekolleşmiş hatta felsefesini yapmış ve hatta bugün artık usulsonrasını (usulsüzlüğü) usûl olarak tartışma noktasına gelmiştir. Biz? Henüz başlayamadık!

Siyer metodolojisi konusunda yapılan bir derin hata ise, onu Hadis metodolojisinden çıkartıp Tarih metodolojisine dâhil etmekdir. Oysa klasik-çağdaş tarih metodolojisi de Siyer’i okuyup anlamada yetersizdir. Ayrıntıları üzerinde çalıştığımız usûl kitabına bırakmak kaydıyla şunun altını çizmeliyiz ki, bir Siyer Usûlünde başlangıç itibariyle Hadis, Tarih ve Edebiyat usûllerinin olabilecek en uygun şekilde mezci gerekmektedir. Çünkü Siyer’de bütün bunlardan bir parça yer almaktadır. Sonra sırasıyla Dil, Tefsir, Mitoloji, Antropoloji, Sosyoloji… Tabi Hz. Peygamber’in hayatını basit bir tarih anlatımı olarak görmüyorsanız.

Son olarak şunun altını çizmeliyim ki, Siyer Usûlü tek bir kişinin eline kağıt kalemi alarak yazabileceği ve son noktayı koyabileceği bir mesele asla ve asla değildir. En ufak ayrıntılarına dair makalelerin yazılması, tezlerin hazırlatılması, çalıştayların düzenlenmesi ve yoğun bir şekilde usûl meselesinin dert edinilmesi zorunluluktur. Aksi halde daha en basit haliyle Metnin doğumunu, gelişimini-değişimini bilmeyen bol unvanlı akademisyenlerin kıymeti kendinden menkul çalışmalarına uzun süre katlanmak zorunda kalacağız demektir. Hele bir de başka disiplinlerin siyeri keşfi ile giriştikleri yağma hareketini pul biber olarak eklersek…

04/03/2018

BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.