Tarihi Zemini Göz Ardı Etmenin Mezheplere Sağladığı Konfor

01.04.2020
438
A+
A-
Tarihi Zemini Göz Ardı Etmenin Mezheplere Sağladığı Konfor

Kur’an-ı Kerim; kendi ana dinamiklerini temellendirip konumunu pekiştirmesi uğruna mezheplerin, ekollerin, fırka ve ideolojilerin ortaya çıkışından itibaren olabildiğince kullanmalarına maruz kalmıştır. Aynı zamanda psikolojik açıdan grupların, muhalif cepheye karşı savunma stratejisi geliştirip zaman zaman taarruzda bulunabilmesine dair bir malzeme tedarik aracı olarak kullanıldığı ve dolayısıyla siyasal mücadelelerde ayetlerin çoğu kere istismar edildiği müşahede edilmektedir. Çünkü siyasî/itikadî gruplar, temelde kendi düşüncelerini ispat etmek, eylemlerini meşrulaştırmak ve rakibini haksız çıkarmak gibi bir amaç gütmektedirler. Bu hengâmede galibiyet sâikiyle, tepkisel hareket eden taraflarca ayetlerin bağlam dışı kullanılması ve keyfi yorumlanması gerekli ve önemli addedilmiştir. Yapısı gereği Kur’an ayetlerinin, birbirinden farklı tevillere imkân tanımasının sağladığı rahatlık ve kolaylık fırsat bilinerek Kur’an’ın mesajı, kimi zaman tarihi bağlamdan koparılmış; bazı ayetler ise siyasi mücadelelere ve ideolojik çekişmelere kurban edilmiştir.

İslam öncesi dönemde şiirlerin, kılıçlardan tesirli hiciv okları gibi; şairlerin de bu okları fırlatan silahşorlar olarak Arap toplumunda yer aldığı ve son derece önemli bir konuma sahip olduğu bilinmektedir. Şiirin o dönem için önemini ifade sadedinde konuyla ilgili kaynaklar, bir şiirle savaşların başladığını ve yine bir şiirle savaşların durdurulup ateşkes ilan edildiğini belirtmektedirler. Arap toplumunun şiirle olan bu ilişkisinin, İslam sonrası dönemde varlığını devam ettirse de, asıl işlevini -büyük oranda- Kur’an’a bıraktığını söylemek yanlış olmasa gerektir. Zira Kur’an ayetlerinin de aynı amaçla kullanıldığını ve şiir kültürünün insanları bu duruma sevk etmede önemli bir tesiri olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Nitekim Cahiliye döneminden farklı olarak bazı tema değişiklikleri olsa da Emevî, Hâricî, Şiî ve Zübeyrîler’e taraftar olan şairlerin müntesip olduğu güruhun görüş, inanç ve ilkelerini dile getiren şiirler yazdığı, kimi zaman bunları psikolojik silah olarak kullandıkları ve dolayısıyla da böyle bir kültürün İslam sonrasında da devam ettirildiği bilinmektedir. Sözün kılıçtan keskin olduğu bir toplumda amaç düşmana öfke, endişe ve korku; taraftarlara destek, teselli, güven ve mutluluk vermek olduktan sonra Kur’an ayetlerinin tesir gücüne müracaat etmenin son derece gerekli ve elzem görüldüğü sonucuna varmak gayet mümkündür. Zaten tarihi belgelerde şiirlerin yanı sıra ayetlerin de aynı maksatla kullanıldığına dair oldukça veri bulunması böyle bir fikri haklı kılmaktadır. Herkesin malumu olan Sıffîn savaşında Muaviye tarafının Kur’an sayfalarını kılıçlarına takarak ateşkes hamlesi gerçekleştirmesi ve Haricîlerin “Hüküm yalnız Allah’ındır.” anlamındaki ayeti sloganlaştırarak isyana kalkışması Kur’an’ın söz konusu etki gücünü gösterdiği gibi dönemin sosyo-kültürü hakkında da fikir vermektedir.

Mezhebî ve ideolojik kaygıları olan taraflar, kendi düşünce, ilke ve eylemlerine Kur’ân’dan dayanak bulmak ve ötekini bertaraf edebilmek için evvelemirde Kur’an’ın tarihsel ve metinsel bağlamını gözden çıkarmayı tercih etmişlerdir. Grupların Kur’ân’dan özenle seçilmiş medh/övgü anlamı içeren kelimelerle kendini tanımlamayı tercih etmeleri ve zem/yergi ifadelerini de hasımları için kullanmaktan çekinmemelerinde bile bu durumu görmek mümkündür. Sözgelimi, Ehl-i Sünnet müntesiplerince, ehl kelimesinin yanına Kur’ân ve Sünnet’ten iktibas edilen “sünnet, hadis, eseriyye, cemaat, istikame, mü’minûn, hak, hüdâ, iman, adl, isbat” gibi kelimeler tercih edilirken, hasımlarca Ehl-i Sünnet için mücevvire, nâsıbe, nâtıbe, haşviyye şeklinde isimlendirmeler tercih edilmiştir. Hâricîler, her ne kadar tarihi zemini dikkate almadan “Allah ve rasulü için evlerini terk edip hicret edenler” anlamındaki Nisâ Suresi 100. âyetten hareketle kendini “Hâricî” olarak nitelese de veya “Cennet karşılığında canlarını Allah’a satanlaranlamındaki Tevbe suresi 111. âyete istinaden kendilerine “Şurât” deseler de, diğer gruplar tarafından “cemaatin ittifak ettiği meşru imama isyan edenler, başkaldıranlar, isyancılar” anlamında “Havâric/Hâricîler” damgasını yemişlerdir. Aynı şekilde Mu’tezile kendisini “Ehlü’l-adl ve’t-tevhîd” şeklinde isimlendirmeyi tercih etmesine rağmen adı, Kehf Suresi 16. âyette “yüz çevirip ayrılanlar” anlamında kullanılan i’tezele kelimesine hamledilmiştir. Benzer şekilde “Ali taraftarı” anlamıyla tarihteki yerini alan Şia kelimesi ise Kur’ân’da hem olumlu hem olumsuz anlamda 12 farklı yerde kullanılmasına rağmen, hasımlar tarafından daha çok Rûm sûresi 32. ayetteki gibi pejoratif bir vurgu ve içerikle kullanılmıştır.

Ayetlerin sebeb-i nüzulü, tarihi zemini ve metinsel bağlamını göz ardı etme eğilimini aynı şekilde fırkaların kendi görüşlerini müdellel kılma ve muhaliflerin iddialarına cevap verme girişimlerinde de görmek mümkündür.  Sözgelimi, Allâme Hillî (ö. 726/1325), yetmiş âyetin Hz. Ali hakkında nazil olduğunu, Kur’ân’da Yâ eyyuhe’l-lezîne êmenû/Ey iman edenler şeklinde gelen bütün âyetlerin Hz. Ali’ye hitap ettiğini, ayrıca Hz. Ali’nin imametine Kur’ân ve Sünnet’ten 1.000 delil bulunduğunu ifade etmesi; aynı şekilde Şiî hadis müellifi Allâme Meclisî’nin (1110/1698), Bihâru’l-Envâr adlı 110 ciltten müteşekkil dev eserinin 35 ve 36. ciltlerini Hz. Ali’nin fazilet ve imametine ayırması, Kur’an’da iyi ve güzel manalarla yer alan pek çok terkip ve tabiri Hz. Ali’ye hamletmesi çarpıcı örnek olarak zikredilebilir. Aynı şekilde Süyûtî (ö. 911/1505) Târîhu’l-Hulefâ’da, İbn Hacer el-Heytemî (ö. 974/1567) ise es-Savâiku’l-muhrika adlı eserinde pek çok ayeti, Hulefâ-yi Râşidîn’in hilâfetlerinin meşruiyetini ispat ve Şia’nın görüşlerini tenkit sadedinde zikretmeleri Sünnî tepkinin örneği olarak kaydedilebilir.

Irak Hanefîliğinin önde gelen temsilcisi Ebu’l-Hasan el-Kerhî’nin (ö. 340/952), “Bizimle aynı görüşte olanların kavliyle ters düşen her ayetin ya nesh olduğuna hükmedilir ya da ayet, iddia lehine tercih/te’vil edilir.” sözleri mezheplerin Kur’an’a bakış açısı ve ayetleri kullanım yöntemi ile ilgili yeterince fikir vermektedir. Aynı şekilde kimi alimler, ayetlerin delaletini belirlemede karşılaşılan sorunları; [ı] te’vîli tenzilin içinde olan (تأويله في تنزيله), [ıı] te’vîli tenzilinden önce olan (تأويله قبل تنزيله), [ııı] te’vîli tenzilinden sonra olan (تأويله بعد تنزيله) âyetler şeklinde üç kategoriyle çözmeyi denemişlerdir. Çünkü bu ayrım, ayetin ne zaman nerede kimlerle ilgili indiğini (yani sebeb-i nüzulünü, tarihi zeminini) bilmenin önemini ortadan kaldırmakta ve yorumcuya sınırsız rahatlık ve te’vil hakkı tanımaktadır. Bu ayrımla, Mekke’de inen bir ayet Medine’deki bir olayla, Medine’de inen Mekke’dekiyle, her ikisi birden Hz. Peygamber sonrasıyla çok rahat bir şekilde ilişkilendirilebilmiştir.

Sonuçta tarihi zemini göz ardı etmenin sağladığı konforu tüketmek ve ayetlerin yapısındaki esnekliği suistimal etmek sadece İslam’ın erken döneminde değil, İslam tarihinin tüm dönemlerinde  gerçekleşen bir olgu olarak yerini korumaktadır. Dolayısıyla geçmişte olduğu gibi bugün de Kur’an’dan dayanak bulma eğiliminde olan bazı mezhep, tarikat, fırka, cemiyet ve ideolojiler ayetlerin yapısındaki esneklikten istifadeyle ciddi bir konfor elde etmiş; ayetlerin tarihi zemini ile metinsel bağlamını göz ardı ederek sonradan zuhur eden pek çok kelamî, içtimaî ve siyasî meselede inançlarına/konumlarına göre ayetleri farklı yorumlara konu edebilmişlerdir. Nitekim İbn Teymiyye, “Bu bid’at ehli taifeler Kur’ân’a yöneldiler; onu kendi görüşlerine göre te’vil ettiler, mezhepleri için âyetleri delil gösterdiler. Fakat mezhepleri için delil gösterdikleri âyetlerin buna delaleti de söz konusu değildir. Bazen de yine bu taifeler mezheplerine uygun olmayan delilleri, mezheplerine uygun düşmesi için kelimelerin yerlerini değiştirmek sûretiyle tevil yoluna gitmektedirler.” “Allah’ın ve Rasûlü’nün kelamını murad olunanın tersine tefsir ediyorlar ve tevil edilemeyecek yorumlara sapıyorlar.” sözleriyle bu gerçeğe işaret etmiştir.

Abdulcabbar Adıgüzel
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.