Cahiliye Şiiri ve Kur’an
“Şiir, Arapların divanıdır.” Hz. Ömer’e veya İbn Abbas’a nispet edilen bu sözün salık verdiği üzere İslâm öncesi Arapların örf, âdet, gelenek ve yaşayışlarını öğrenebilmek için başvuru kaynaklarımızın başında cahiliye şiiri gelmektedir. Ancak cahiliye şiirinin sıhhati ve kaynak değeri gerek derlendiği çağda gerekse günümüzde güncelliğini koruyan bir konudur. Nitekim Hicri II. Asır itibariyle “bir şaire söylemediği şiiri nispet etmek” anlamına gelen “nahl” terimi ile ifade edilen konu Ebû Ubeyde Ma’mer b. Müsennâ, Ebu Zeyd el-Ensârî, Asmaî ve İbnü’s-Sellâm el-Cumahî gibi isimlerin çalışmalarında yer aldığı gibi modern zamanlarda Margoliouth ve Taha Hüseyin gibi müelliflerin çalışmalarında da gündeme gelmiştir. Cahiliye şiirinin kaynaklık değeri tartışmalarını başka bir yazıya bırakıp bu hafta cahiliye şiirinin Kur’an’ın nazil olduğu ortamı tespit için önemli bir role sahip olduğunu gösteren Câhiliyye Döneminde Araplar isimli çalışmadan bahsedeceğim.
Harun Öğmüş, bu kitapta cahiliye şiirinden yola çıkarak Kur’an’ın nazil olduğu ortamı ortaya koymayı hedeflediğini ifade etmektedir. Bu çalışmanın kendisinden önce yapılan çalışmalardan Kur’an’la mukayese yapması ve Arap şiirine sadece semantik açıdan yaklaşmaması yönüyle farklı olduğunu ifade etmektedir. Giriş ve sonuç dışında altı bölümden oluşan çalışmada yazar, cahiliye toplumunun mihenk taşı kabileden başlayarak kadın, cömertlik ahde vefa gibi toplumda ideal görülen davranışlar, inanç ve ritüeller, eğlence hayatı, sosyal sınıflar/tabakalar gibi önemli konuları Kur’an’ın getirdiği değişiklikleri vurgulayarak ele almıştır.
Öğmüş’ün metodu hakkında fikir vermesi bakımından toplumda ideal görülen davranışlar başlığı altında yer alan cömertlik konusunu örnek olarak aktarmak istiyorum. Arap şiirinde kahramanlık ve bahadırlıktan sonra en fazla öne çıkan temanın cömertlik ve misafirperverlik olduğunu belirten yazar, Araplarda işlediği cinayet nedeniyle diyet borcu olan veya akraba, sığıntı ve yolculara vermek üzere mallarından ayırdıkları “hak” adını verdikleri bir payın varlığından bahseder. Kur’an’da “Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır” gibi ayetlerde bu kavrama atıf yapıldığını ve zekatla buna düzenleme getirildiğini ifade eder. Arap şiirinde cömertliğin en çok dile getirildiği türlerden biri mersiyelerdir ve mütevaffanın cömertliği mutlaka vurgulanır. Bu konuyla alakalı bolca örnek serdettikten sonra “hakk”ın cahiliye Arapları için tanrıların hoşnutluğunu kazanmak için yapılan dinî bir gereklilik olarak görülmesinin de mümkün olduğunu ancak yaptıkları harcamalarda temel hedeflerinin toplumda itibar kazanmak ve ün salmak olduğunu vurgular.
Yazar, meysirden kazandıklarını fakir-fukaraya ve muhtaçlara vermeleri nedeniyle kumar konusuna cömertliğin alt başlığında yer verir. Meysire ihtiyaç sahipleri nasiplensin diye özellikle kıtlık ve kuraklığın hakim olduğu zamanlarda başvurulduğunu dolayısıyla bunun erdem ve hayırhahlık olarak görüldüğünü belirttikten sonra Kur’an’da şarap ve meysir için “her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için birtakım faydalar vardır” ayetinde kastedilen faydanın kumar sonrasında fakir-fukaraya yapılan tasadduka raci olduğunu ifade eder. Cömertliğin en önemli tezahürünün yolda kalmışları ve konukları ağırlamak olduğunu ve bunun Arap şiirinde yolcuların uzaktan görmesi için ateş yakma, tencerenin siyahlaşması ve deve boğazlama gibi unsurlarla dile getirildiğini belirtir. Ayrıca Öğmüş, “toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde sakınca yoktur” mealindeki ayetin arka planında bazı şiirlerde yalnız yemenin kerih görülmesi olduğunu düşünmektedir. Cömertlik bahsini yolculukta, sofrada, hayvanları sularken veya hayvana binerken arkadaşını kendine tercih etme erdemi olan diğergamlıktan örneklerle sonlandırır.
Değerlendirme kısmında ise Kur’an’a bakıldığında Arapların şiirlerinde anlatıldığı gibi cömertliklerine methiyeler düzülmediğini aksine “yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye teşvik etmiyorsunuz” şeklindeki ayetlerle cimriliklerinin yerildiğini aktarır. Aynı şekilde Kur’an’da “pek çok mal harcadım” diyerek övünen Arapların, cömertliği şan ve şeref gösterisinde bulunma, insanlar arasında şöhret ve itibar kazanma amacıyla yaptıkları için eleştirildiklerini vurgular. Ezcümle Öğmüş, cömertliğin epeyce abartılmış bir mit olduğunu, cahiliye toplumunda cimriliğin de azımsanmayacak şekilde yaygın olduğunu, İslam’ın şan, şeref, kınanmaktan kurtulmak ya da insanlar tarafından övülme gayesiyle yapılan cömertliği insanların başına kakmadan Allah için ve Allah yolunda yapılan infak şekline dönüştürdüğünü ifade etmektedir.