Gelenekleşme ile Özgürlük Arasında Siyer Akademisi

25.06.2018
1.452
A+
A-
Gelenekleşme ile Özgürlük Arasında Siyer Akademisi

     Der Islam gibi bir asrı devirmiş Avrupalı ilmî dergilerin olmasına mukâbil bizde İslâmiyât gibi bir derginin dahi ömrü on yılı geçememiştir. Dergilerimizdeki durum yayınevlerimizde, ilmî toplantılarımızda ve diğer akademik çalışmalarımızda da benzer şekilde, çabuk tüketmek ve tükenmek minvâlinde seyreder. 25 yıldır kesintisiz devam eden bir ilmî/akademik toplantı serimiz olmadığını biliyorum. Rakamı çok daha yakın bir zaman aralığına çektiğimizde de durum değişmemekte. Olanı tüketmek ve değiştirmek üzerine kurmaya çalıştığımız düzende ise devamlılık sağlanamadığı için gelenekleşmiş bir kuruma sahip değiliz.
       İlmin ilerlemesi denilen husus, bir önceki çalışmanın sonuçlarını temel kabul ederek ve onu esas alarak yeni bir çalışma yapmak ve ileriye doğru bir adım atmaktır. Bunu, derenin bir yakasından karşıya geçebilmek için konulan taşlara benzettiğimizde her gelenin mevcut taşlara basıp en öne bir taş koyması şeklinde düşünmek mümkün. Mevcut akademik durumumuzda taşlar âdeta yan yana diziliyor. Başkasının koyduğu taşa basmam diyen ilim erbâbı, elindeki taşı yan tarafa bırakıyor ve bu arada ne arkadan gelenin taş koymasına müsaade ediyor ne de kendi taşını sağlamlaştırıyor. Bazen de yana bile koymaya değer bir taş ortada olmuyor. Bu yaklaşımın ileriye götürmediği ve hep yerinde saymanın söz konusu olduğu ise izahtan vâreste.
       1400 küsur yıllık süreci kendi kendine anlamaya çalışmak ve ˗daha uzak geçmişi bir tarafa bırakalım˗ Osmanlının son dönemi ve hatta Cumhuriyet tarihindeki Siyer birikimini dahi kabul etmeksizin sıfırdan başlamak, aslında hem zordur hem daha önce alınmamış neticelere götürmemektedir. Birbirinin aynısı metot ve muhtevaya sahip eserler, döne döne aynı konuların benzer şekilde çalışıldığı ve aynı sonuçların alındığı lisansüstü tezler. Bu fotoğraf, bizde bina örülmediğini hep temel seviyesinde kalındığını gösteriyor. Celâl Nûri’ye ait Hâtemu’l-Enbiyâ adlı eseri sadeleştirdiğimizde, bugün ilk kez ortaya konulduğu düşünülen/iddia edilen pozitivist fikirler üzerinde bundan 100 yıl önce kalem oynatıldığını, bunların o dönemde tartışıldığını fark etmiş ancak Osmanlının ilmî müktesebatından bîhaber bir şekilde aynı konuların sıfırdan ele alındığını tespit etmiştik. Oysa geçmiş birikimlerden haberdar olunsaydı şimdi hep temel seviyede olmak yerine bu fikirler tartışılır, alanda bir ilerleme kaydedilir ve üst katların inşâsına çıkılabilirdi.
       Önceki çalışmaları yok saymanın ve hep işe sıfırdan başlamanın haricinde kanaatimizce ilmî geleneğin oluşmasının önündeki en önemli engellerden biri, öğrencilerin hocalarının rehberliğini tam anlamıyla kabul etmekten uzak durmaları. Akademideki devamlılık, bir hocanın açtığı yoldan öğrencilerinin gitmesiyle mümkün. Böylece belirlenen alandaki çalışılması gereken konular tespit edilerek belirli bir plan içerisinde ve sonuç odaklı olarak çalışmalar gerçekleşecek, ortaya bir ilmî birikim çıkacak ve bina yükselecektir. Burada öğrencinin hocasıyla aynı şekilde düşünmesinden ve aynı bakış açısına sahip olmasından değil hocanın rehberliğinde ilerlemesinden bahsettiğimi belirtmeliyim. Hocasını sadece resmi imzada yetkili görüp bunu bir çeşit özgürlük sayarak ortak çalışmakta gönülsüz öğrencilerin uzayan ve hatta bir türlü bitmek bilmeyen tez çalışmaları bir yana, daha yüksek lisansın ilk ayından itibaren hocalığını ilân eden öğrencilere dair müşahedelerimiz, ilmî gelenek oluşturma yolunda çok da umut beslememek gerektiğini düşündürüyor.

25/06/2018

Feyza Betül Köse
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.