Siyer-Tefsir İlişkisinin Kökenleri Üzerine Birkaç Not [II]

01.04.2020
655
A+
A-
Siyer-Tefsir İlişkisinin Kökenleri Üzerine Birkaç Not [II]

Erken dönem Tefsir faaliyetleriyle birlikte Siyer ilminin başlangıç, risaleler, cem, tasnif, telif ve nakil dönemi dahil olmak üzere sonraki aşamalarında kaynak kabul edilen isimler, aynı zamanda Tefsir için de önemli addedilmiştir. Sözgelimi Ka‘b el-Ahbâr (ö. 32/652), Abdullah b. Selâm (ö. 43/663), Urve b. Zübeyr (ö. 94/713), Ebân b. Osman (ö. 105/723), Vehb b. Münebbih (ö. 114/732), Âsım b. Ömer b. Katâde (ö. 120/738), Şürahbîl b. Sa‘d (ö. 123/740), İbn Şihâb ez-Zührî (ö. 124/742), Abdullah b. Ebû Bekr (ö. 130/747-48), Musa b. Ukbe (ö. 141/758), Ma’mer b. Râşid (ö. 153/770),  Yunus b. Bükeyr (ö. 199/814) gibi rivayet, hadis, tarih ve siyer alanlarında öne çıkan isimlerin eserleri, özellikle rivayet ağırlıklı tefsirlerde de gerek isnad gerekse metin içerisinde çok defa atıf almış ve Kur’an’ı doğru anlamaya katkı sağlayan her türlü Tefsir malumatı için önemli bir bilgi kaynağı olarak kabul görmüştür. Çünkü söz konusu isimlerin derlediği rivayetler, sadece Hz. Peygamber’in şahsî hayatını değil, aynı zamanda Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam gibi ilimleri ilgilendiren bilgiler de içermektedir. Dolayısıyla Siyer-Megâzî adı altında cem’/tasnif/telif/nakl edilen eserler, aynı zamanda Tefsir için de önemli bir başvuru kaynağı olabilmektedir. Nitekim İbn İshak’ın (ö. 151/768) Sîre’sini tahkik eden M. Hamidullah (ö. 2002), İbn İshak’ın Hz. Peygamber’in hayatını anlatırken çokça ayet tefsir ettiğini, iddiaların ispatı için ayetlerin şahitliğine (istişhad’a) başvurduğunu ve bunların ilk tefsir bilgilerinden müteşekkil olduğunu ifade etmektedir. İbn İshâk’ın Sîre’si üzerinde tasarrufta bulunan İbn Hişâm (ö. 218/833) ise es-Sîretü’n-nebeviyye şeklinde isimlendirdiği yeni eseriyle genel olarak birtakım değişiklikler yaptığı gibi tefsiri ilgilendiren bilgilerde de ekleme ve çıkarmada bulunmuş ve bir bakıma kendi çapında Tefsir ilmine katkı sağlamıştır. Hz. Peygamber’in hayatını kronolojik anlatan her iki eser, âyet ve sûrelere dair verdiği bilgilerle de bugün çokça konuşulan “Kronolojik Tefsir” biçiminin de aslında bir tür örneğini sunmuşlardır. Aynı şekilde Vâkıdî (ö. 207/823), İbn Sa’d (ö. 230/845) ve Belâzürî (ö. 279/892-93) gibi Siyer müelliflerinin eserleri aynı zamanda esbab-ı nüzul, garîbü’l-Kur’ân, mübhemât, kıssalar ve diğer tefsir bilgilerini de içermektedir.

Tarih ve Tefsir bilgisini en dolgun şekilde ilk olarak şahsında mezcetmeyi başaran Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî’dir (ö. 310/923). Zira Taberî, Câmi‘u’l-beyân ‘an te’vîli âyi’l-Kur’ân adlı eseriyle “imâmü’l-müfessirîn/müfessirlerin önderi” vasfını, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk adlı eseriyle “şeyhü’l-müverrihîn/tarihçilerin piri” olarak anılmayı hak etmiş bir müelliftir. Tefsirinde tarih bilgisinden çokça istifade ettiği gibi, tefsirinden sonra kaleme aldığı tarihinde de yoğun olarak tefsir bilgisi aktarmayı ihmal etmemiştir. Taberî’den önce Ebû Bekr b. Ebî Şeybe’nin (ö. 235/849), İbn Habîb es-Sülemî (ö. 238/853) ve Ebû Hanîfe ed-Dîneverî (ö. 282/895) gibi müelliflerin hem tefsir hem de tarih kitabı yazdığı bilinse de bu eserlerin tamamı hem matbu olarak günümüze henüz ulaşmamış hem de Taberî’nin eserleri kadar hacimli ve kapsamlı değildirler. Taberî sonrası ise günümüze eseri ulaştığı bilinenler arasında Assâl (ö. 349/960), Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1201), Mecdüddîn İbnü’l-Esîr (ö. 606/1210), Beyzâvî (ö. 685/1286), İbn Kayyim el-Cevziyye (ö. 751/1350), Ebü’l-Fidâ’ İbn Kesîr (ö. 774/1373), Bikâî (ö. 885/1480), Celâlüddîn es-Süyûtî (ö. 911/1505), Abdülbâsıt el-Malatî (ö. 920/1514), Ebü’l-Yümn el-Uleymî (ö. 928/1522), İbn Allân (ö. 1057/1648), İbn Akîle (ö. 1150/1737) gibi pek çok müellifin hem Tarih hem de Tefsir eseri kaleme aldığı bilinmektedir.

er-Ravzü’l-ünüf adlı eseriyle tanınan Endülüslü müverrih Abdurrahmân es-Süheylî’nin (ö. 581/1185) tarih-tefsir ilişkisi noktasında ayrı bir yeri olduğu söylenebilir. Her ne kadar Süheylî’nin bilinen bir tefsiri olmasa da o, söz konusu eserinde çokça tefsir bilgisine yer verdiği gibi Mübhemâtü’l-Kur’ân türünün ilk örneğini telif etmiş ve Kur’an ilimlerinde bu literatürün yerleşmesi konusunda başat rol oynamıştır. Süheylî’nin et-Ta’rîf ve’l-i’lâm ismiyle kaleme aldığı bu eseri; esbâb-ı nüzûl kitapları, Kur’an tefsirleri, Kur’an ilimlerine dair eserler ve hadis mecmualarında verilen bilgiler istisna edilirse “mübhemâtü’l-Kur’ân”a hasredilmiş ilk müstakil eserdir. Eserin mukaddimesinde Süheylî, Kur’an ilimlerinden (علوم الكتاب) lezzet alıp onunla müşerref olan ve bu ilme düşkün olanların (طلاب العلم) mübhemâtı bilmeye karşı da müthiş heyecan duyduğunu ifade etmiştir.

Siyer bilgisine dayalı verilerle çözümlenebilen Mübhemâtü’l-Kur’ân ilminin sahabe ve tabiûn tarafından oldukça önemsendiğine dikkat çeken Süheylî’nin kendi ifadelerine yer vererek yazımızı noktalayalım:

Edebiyatçılar, ismi zikredilmeyen bir şairin adını tespit ettiklerinde seviniyorlarsa; bir sanatçı aynı alandaki kadim bir sanatçıyı keşfettiğinde sevinip bu işten lezzet alıyorsa aynı şekilde Allah’ın aziz kitabını okuyanlar da onda mübhem bırakılan hususları bilme konusunda yarışmalı ve müzakere ederken bu ilimden lezzet almalıdır.”

 

 

Abdulcabbar Adıgüzel
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.